sex hikaye

Sınav Başarısı mı, Yaşam Becerisi mi? Eğitimde Gerçek Hedef Ne Olmalı?

Yılın bu zamanlarında Türkiye’deki milyonlarca öğrenci için zaman, hayatın akışından kopar. Çocukların yaşaması gereken serbest oyun, doğayla temas, duygusal deneyim ve bireysel keşif gibi gelişimsel ihtiyaçları; yerini tek bir merkeze, tek bir soruya bırakır: “Kaç net yaptın?” Bir ülkenin sokaklarının çocuk sesinden arınması, toplumsal bir uyarı sinyalidir. O sesin yerini test kitaplarının yaprak hışırtısı, nefes almaya çalışan zihinlerin içsel baskısı ve gözlerden kaçmayan bir kaygı almıştır. Gündelik dilde “çalışkanlık” olarak tanımlanan bu durum, çoğu zaman gelişimin tek boyuta indirgenmiş hali olarak karşımıza çıkar. Oysa çocukluk, bir sınava değil, hayata sığmalıdır.

Başarının Tanımı: Sayılarla Ölçülen Bir İnsanlık mı?

Eğitim sistemimizin başarıyı sınav puanı üzerinden tanımlaması, insanın çok katmanlı doğasına yapılan bir indirgemedir. Akademik başarı elbette kıymetlidir, ancak bireyin düşünsel, duygusal, sosyal ve ahlaki gelişimi ile harmanlanmadıkça, yaşamda karşılık bulmayan bir yapaylığa dönüşür. Bugün eğitim camiasının konuşmadığı ama öğrencilerin içlerinde taşıdığı büyük bir boşluk var: Kendilerini yalnızca ölçüldükleri alan kadar değerli hissetmeleri. Bu, uzun vadede özgüveni zedelenmiş, sürekli kıyaslanan ve kendi potansiyelini tanıyamamış bireylerin yetişmesine sebep oluyor. Halbuki başarı, yalnızca bilgi değil; yorumlama, iletişim kurma, empati geliştirme ve yaşamla bağ kurabilme becerisidir. Eğitimde başarıyı sadece doğru cevaplar üzerinden tanımlamak, yaşamı yalnızca sınav kâğıdına sıkıştırmak olur.

Sınav Başarısı ile Yaşam Başarısı Aynı Şey Değildir

Uzun yıllardır yapılan araştırmalar, sınavlarda yüksek başarı gösteren öğrencilerin her zaman yaşamda aynı başarıyı yakalayamadığını gösteriyor. Harvard Üniversitesi’nin yürüttüğü uzun erimli bir araştırmaya göre, çocukların ilerleyen yaşlarda yaşam doyumları, akademik başarılarından çok sosyal becerileri ve duygusal zekâlarıyla ilişkilidir. Buna rağmen biz hâlâ öğrencileri test kitaplarıyla baş başa bırakıyor, grup çalışmalarından, doğayla etkileşimden, sanatsal ya da sportif etkinliklerden uzaklaştırıyoruz. Bu durumda çocuğun zihni gelişse bile ruhu eksik büyüyor. Sonuç: İyi notlarla mezun olan ama hayatta nerede duracağını bilemeyen bir gençlik.

Kaygı, Başarıyı Gölgeliyor

YKS ve LGS dönemlerinde öğrenciler yalnızca sınav sorularıyla değil, aynı zamanda duygusal olarak baş etmekte zorlandıkları bir stresle yüzleşiyorlar. Gün geçtikçe artan sınav kaygısı, uykusuzluk, baş ağrısı, dikkat dağınıklığı, yeme bozuklukları ve hatta depresyon belirtileri; sınava hazırlanan çocuklarda görülmeye başlandı. Bu, sadece bireysel bir zorluk değil, aynı zamanda sistemsel bir problem. Eğitimin amacı, yalnızca bilgi aktarmak değil, psikolojik olarak sağlıklı bireyler yetiştirmektir. Eğer bir sistem çocukların ruh sağlığını tehlikeye atıyorsa, o sistemin başarısından değil, başarısızlığından söz etmek gerekir.

Alternatif Başarı Biçimleri Mümkün: Herkesin Parladığı Alan Farklıdır

Eğitimde alternatif başarı tanımları geliştirmek artık bir lüks değil, zorunluluktur. Bazı çocuklar sayılarla, bazıları kelimelerle, bazıları ise renklerle düşünebilir. Kimisi kod yazarak, kimisi keman çalarak kendini ifade eder. Her çocuğun parladığı bir alan vardır ve eğitim sisteminin görevi, bu alanı keşfetmesine alan açmaktır. Finlandiya, Kanada, Hollanda gibi ülkelerde artık sadece akademik başarıya değil; problem çözme, iş birliği, yaratıcı düşünme, sosyal girişimcilik gibi becerilere dayalı değerlendirmeler yapılıyor. Peki biz neden hâlâ çocuklarımızı tek bir kalıba sokmaya devam ediyoruz?

Eğitim Bir Koşu Yarışı Değil, Derin Bir Yolculuktur

Toplum olarak en büyük yanılgımız, eğitimi bir koşu yarışına çevirmiş olmamız. Oysa eğitim, herkesin farklı bir hızda yürüdüğü, kimi zaman tökezlediği, kimi zaman soluklandığı; ama sonunda kendini tanıdığı bir yolculuktur. Bu yolculukta tek bir rotadan gitmek zorunlu değildir. Farklı öğrenme biçimlerine, çoklu zekâ kuramlarına, bireysel ilgi alanlarına açık olmayan bir sistem, sadece akademik değil, insani olarak da eksiktir. Çünkü gerçek eğitim, çocuğu kendi içsel potansiyeline yaklaştıran, onu sadece bilgiyle değil, hikâyeyle, anlamla, duyguyla donatan bir süreçtir.

Rasyonel ve Duygusal: Yazarın Notu

Bu yazı, sınav başarılarının gölgesinde kaybolan çocuklukları hatırlatmak için yazıldı. Çünkü çocukluk, rakamlarla ifade edilemeyecek kadar zengin, karmaşık ve değerlidir. Eğitimciler olarak sorumluluğumuz; çocukları geleceğe hazırlamak değil, onların bugünkü varoluşlarını da kutsamaktır. Rasyonel aklın yol göstericiliği önemlidir, evet. Ama eğitimin asıl derinliği, çocukların iç dünyasına duyulan duygusal saygıyla tamamlanır. Bugün, çocuklara ne öğrettiğimizden çok, onları ne kadar anladığımızı sorgulamak zorundayız.

Belki de asıl mesele şu:Çocuklarımız büyümeye çalışıyor, peki biz onların büyümesine gerçekten alan bırakıyor muyuz?

Instagram

X

LinkedIn

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Kaynak: Onedio

Yorum gönder