grandpashabet
sex hikaye

Yeni Türk Okulu – 2

Bu yazının ilkini 15 Nisan 2022 tarihinde Türkiye’de iken yazmıştım, okumayanlar buradan ulaşabilir. O tarihlerde merkezi sınavlar, okulun ihtiyaçlarına cevap verme ve okuldan beklenenlere cevap verme üzerine kurmuştum ilk yazıyı. Aradan geçen üç yılda Uşak Üniversitesi’nden istifa ile sonuçlanıp Amerika’ya yerleşmekle sona eren süreçlerden dolayı kendi derdime düşmüş olsam da bu konular üzerine ara ara yazmayı çizmeyi bırakmadım. Bununla birlikte yeni bir kavram olması açısından kültür-eğitim uyumu konusu da gündemime geldi.

Geçtiğimiz hafta dünyanın en büyük eğitim araştırmaları kongresi olan AERA konferansı yaşadığım şehirde oldu.

Bu vesile ile eski dostlarla konuşup gündeme dair görüş paylaşma şansımız oldu. Eğitimde ölçme alanının değerli hocalarıyla beraber olmak ve eğitim konuşmak çok iyi geldi. Aslında tam da bu anda Amerikan eğitim sistemi içerisinde doktora yapmış ve ağırlıkla Amerika’da öğretmenlik yapan geneli Türk bir kısmı da diğer milletlerden olan bu arkadaşlarımın neden başka ülkelerdeki (özellikle Türkiye’deki) muadillerine göre daha başarılı olduklarını düşündüm.

Amerika’da derse giren pek çok arkadaşım genelde öğrencilerden şikayet ederler. Sistemin en başarılı çalışan halkası doktora eğitimi olmakla beraber bize göre kalite aşağıya doğru indikçe düşmektedir. Şu anda hem lisede hem de ortaokulda çocuğum olduğundan süreci daha yakından takip etme şansı buluyorum. Bizimle olan farklılıklarını tecrübe ederken en çok takıldığım konu kültürle uyumluluk oldu. Amerikan eğitim sistemi Amerikan kültürünün uyumlu bir parçası olarak göze batıyor. Okul ve okul dışındaki yaşam müthiş bir uyum içerisinde devam ediyor. Sürekli reforma ihtiyaç duymayan bu yapı ufak iyileştirmeler ile yaşamını sürdürüyor. Akşamdan sabaha öğretmen eğitimleri, sürekli değişen öğretim metod ve yöntemleri yerine sisteme daha küçük müdahaleler ile sistemi güncel tutmaya yönelik bir tavır var.

Bizde ise sistemin sürekli büyük değişimlere uğraması, zaten ağır aksak giden yapının trendlerden ciddi etkilenmesi, kaldıramayacağı yüklerin altına sokulması en temel problemlerin başında geliyor. Taylandlı bir eğitimci arkadaşım ile TIMSS sonuçları üzerinde konuşurken ülkelerinin de benzer reformlar yapması gerektiğini anlatıyordu. Hedefe koyduğu başarılı (!) Batılı ülkelerin sistemlerine methiyeler düzerken benzer bir sistemi Tayland’a götürmek istediğini söyledi. Ben buna şöyle bir cevap verdim:

Bu dediklerini hangi bedel karşılığında yapacaksın?

Tayland kültürel olarak görece çalışkanlığı Batı’ya göre farklı tanımlayan, sorumluluk gibi kavramlardan uzak bir kültürün hüküm sürdüğü bir yer. Böyle bir ülkeye Batı tandanslı eğitim sistemi ithal etmek!!! 

Arkanıza yaslanın ve son dönemde eğitimde moda olan ve ağırlıkla Batı eğitim sistemlerinde karşılaştığımız ve bize dayatılan kavramları düşünün:

-Yaratıcılık

İşbirliği

-İletişim

-Kritik düşünme 

-…

liste uzar gider.

Peki bunlar bizim kültürümüzün neresindeler?

Örneğin Yaratıcılık kavramı:

Yaratıcılık kültürel anlamda açıklık, hoşgörü ve çeşitliliğe dayalı bir ortam gerektirir. Farklı düşüncelere ve yaşam tarzlarına saygı gösterilen, eleştirel düşüncenin teşvik edildiği toplumlarda yaratıcı fikirler daha kolay ortaya çıkar. Sanata ve estetik değerlere önem veren kültürler, bireylerin hayal gücünü besler. Ayrıca risk almayı ve başarısızlığı öğrenme sürecinin bir parçası olarak gören anlayış, yaratıcı denemeleri cesaretlendirir. Eğitim sisteminin esnekliği ve merak duygusunu teşvik etmesi de yaratıcılığın gelişmesinde önemli rol oynar. Kültürel çeşitlilik ise farklı bakış açılarını bir araya getirerek özgün fikirlerin oluşmasını sağlar.

Ya da İşbirliği:

İşbirliği kültürel anlamda güven, saygı, açık iletişim ve ortak amaç bilinci gerektirir. Bireylerin birbirine güven duyduğu, farklı görüş ve kimliklere saygı gösterildiği toplumlarda işbirliği daha kolay gelişir. Açık ve empatik iletişimi teşvik eden bir kültür, bireylerin fikir alışverişinde bulunmasını ve birlikte hareket etmesini sağlar. Ayrıca ortak değerler ve hedefler etrafında birleşen bireyler, sorumluluğu paylaşarak sürece daha aktif katılır. Bu tür bir paylaşım ve katılım ortamı, sürdürülebilir ve yaratıcı işbirliklerinin temelini oluşturur.

Peki iletişim?

İletişim, kültürel olarak işbirliği ve yaratıcılığın temelini oluşturan bir unsurdur. Etkili bir iletişim ortamı, bireylerin düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, farklı görüşlerin saygıyla dinlendiği ve karşılıklı anlayışın ön planda olduğu bir kültürle mümkündür. Açıklık, empati ve geri bildirime değer veren toplumlarda iletişim sadece bilgi alışverişi değil, aynı zamanda ortak anlam üretme sürecidir. Bu tür bir kültür, hem bireyler arası ilişkileri güçlendirir hem de yaratıcı ve üretken işbirliklerini destekler.

Bir de kritik düşünmeye bakalım:

Kritik düşünme, kültürel anlamda düşünce özgürlüğüne, sorgulamaya açık bir eğitime ve farklı görüşlere saygı duyulan bir ortama ihtiyaç duyar. Bireylerin fikirlerini rahatça ifade edebildiği, bilgilerin sorgulanabildiği ve otoriteye eleştirel yaklaşımın teşvik edildiği toplumlarda eleştirel düşünme gelişir. Ezbere dayalı değil, analiz ve değerlendirmeye odaklı eğitim sistemleri bu süreci destekler. Ayrıca hata yapmanın öğrenmenin doğal bir parçası olarak görüldüğü, açık fikirli ve öğrenmeye değer veren kültürel yapılar kritik düşünmenin temelini oluşturur.

Peki bu bahsi geçen becerileri eğitim sistemine müfredatlar, kitaplar, LGS ve benzeri yaklaşımlar eliyle entegre ettik diyelim.

Peki Türk kültürü, Kürt kültürü??? Yozgat, Diyarbakır, Tokat, İzmir gibi illerde sıradan bir aileyi düşünün? Örneğin yaratıcılık baştan aşağı meydan okumadır. Düzene başkaldırmak, çalışan bir yapıyı yıkıp yenisini inşa etmektir. Kimin ailesinde böyle bir kültür var? Kaçımız çocuğumuzla sağlıklı iletişime sahibiz? Evde işbirliği var mı? İmeceyi ne zaman öldürdük? Kritik düşünme ülkemiz siyasi ikliminde mümkün mü? Filmlerde babasına ismi ile hitap eden Amerikan çocuğunu istiyor muyuz evimizde? Cesaretiniz varsa biriniz gidip babanıza “Naber Mustafa?” desenize!

Türkiye’de eğitim reformlarının başarısız olmalarındaki en temel sebepler;

1- Kültüre uyumlu olmamaları

2- İthal olmalarıdır.

Sürekli bahsettiğimiz Köy Enstitüsü modelinin başarılı olmasındaki en temel etken kültüre uyum sağlarken dönüşümü elde edebilmekten geçiyordu. Okullar başarılı olmak için kendi kültürlerini yaratmışlardı. Ancak bunu 20 okulla yapabilirken şu anda yapmak mümkün olmayabilir. Köy enstitülerinden bize kalabilecek tek miras zamanında yapabildiğimizi görmek olur.

Yeni Türk Okulu’nu kurabilmek için en temel konu toplumu dönüştürecek bir yapıyı yavaş yavaş kurmak olmalıdır. Türk okulu toplumu değiştirme rolünü Sınavla Girilen Maarif Kolejleri’ni açtığında kaybetti. Haliyle yaptığınız reformları toplumsal yapının bir parçası olarak yapmak gerekiyor. Toplumun ihtiyaçlarını öteleyerek okulu dönüştürmek de mümkün değil.

Yeni Türk Okulu’nun odak noktasına ülke gerçeklerini almak gerekir. Maalesef son 20 yılda Türk okulu kendini kendine hiç benzemeyenlere benzetmeye çalışmıştır. TIMSS, PISA gibi sınavlarda gösterilen performans kültürel anlamda bize benzemeyen elma-armut karşılaşması gibi akademik tezler, havalı konferans konuşmaları, bakan düzeyinde eğitim turizmi ziyaretlerine neden olmuştur. Finlandiya, Singapur gibi nüfusu İzmir kadar olmayan yerler ile yapılan karşılaştırmalar sadece karşılaştırma olarak kalmamış eğitim sistemi ithalatına kadar ilerlemiştir. Her ne kadar küçük ölçekte özel okullar tarafından kopyalanarak başarılı olan örnekler varsa da bu ve benzeri okulların veli profilleri, veli eğitim seviyeleri, veli beklentileri açısından zaten içimizdeki Finlandiyalılar olduklarını söylemek mümkündür.

Dünü Mükemmelleştirmek

Dahası bugün bile 30 yıl öncesinde yarım yamalak ithal ettiğimiz kavramları kendi ekosistemimiz içerisinde iyileştirmeye çalışıyoruz. Bana göre yeni köy enstitüleri peşine düşmek de, tazminattan beri hastalığımız olan Batıcı bakış açısı da “dünü mükemmelleştirmeye” çalışmaktan öte bir çaba değildir. Kavram askeri savaş tarihi kavramıdır. Hepinizin malumu 1. Dünya Savaşı’ndan Almanya yenik çıkmıştır. Yaklaşık 30 yıl sonra çıkan 2. Dünya Savaşı’nda ise ilk savaşta her şeylerini kaybeden Almanlar Fransa’yı 7 hafta içerisinde işgal etmişler, İngilizleri ise bitme noktasına getirdiklerinde İngilizler radar kullanmaya başlayınca işler Almanlar için ters gitmeye başlamıştır. 1. Dünya Savaşı sonrası Almanlar sıfırdan ordu kurarken mağrur Fransız ve İngiliz devletleri “dünü mükemmelleştirmeye” çalışmışlardır. 

Benzer bir durum bizim eğitim reformlarımızda da yaşanmaktadır. Dahası biz dün de iyi olmadığımız için atılan yanlış adımları mükemmelleştirmeye çalışıyoruz. Basitçe:

1- Tuvaletleri doğru düzgün çalışmayan okullara akıllı tahta astık,

2- Çocukları okula aç gelen okullara bedava ders kitabı dağıttık,

3- Asansörü olmayan ya da çalışmayan okulları 5 katlı yaptık,

4- Bilgisayar laboratuvarı kurduk ama anahtarını müdür odasında sakladık,

5- Bahçeleri asfalt, beton olan okullara Fatih projesiyle ADSL bağladık…

Okulun bütünüyle bir ekosistem olduğunu unutup odak noktasına sadece müfredat kavramını alıp her defasında işi daha fazla karıştırdık. Tuvaleti düzgün çalışmayan okulda hangi öğretim yöntem ve tekniğini uyguladığınızın bir anlamı yok. Öyle bir okul mimarimiz var ki buralarda insan yetiştirmek için en iyi hocaların kaleminden en iyi programları yazın yine de başarılı olmanız mümkün değil. 

Özetle bahsi geçen reformların temel sınırlılıkları:

1-  Batı temelli ve kültürel olarak bizde uygulanamaz olmaları,

Örnek: Proje temelli ödev sistemi (Her evde bir bilgisayar, internet olan, her mahallesinde tam donanımlı kütüphaneler olan Batı’dan ithal edilen ama Siirt’te işe yaramayan sistem)

2- Okulun bir yaşayan ve nefes alan bir ekosistem olduğunu unutarak sürekli aynı noktasına müdahale ediyor olmaları,

Örnek: FATİH PROJESİ (El yıkayacak sabun, kıç silecek tuvalet kağıdı olmayan okullarda 20 milyar dolar harcayıp donanım sağlamak)

3- Öğretmen beklentileri 

Örnek: Ekonomik kaygıları yüksek bir memur grubu yaratıp sonrasında onlara flipped, proje, robotik, kodlama, vizyon, maarif diye gitmek. Olmayınca da şimdi geri başa dönüp okula müfettiş göndermek.

Bizim yapacağımız reformların geniş kapsamlı başlaması ve devletin tüm bakanlıklarından destekle yapılması lazım. Üçüncü yazıda detaylandıracağım basamaklarda görüşmek üzere…

Instagram

Twitter

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Kaynak: Onedio

Yorum gönder